TÜRKİYE DEKİ ASKERİ DARBELERİN SORUMLULARI, SİYASİLERDİR!
19 Nisan 2013 Cuma yazildi.
TÜRKİYE DEKİ ASKERİ DARBELERİN SORUMLULARI, SİYASİLERDİR!
Tükiye´de eski Darbelere bakmaya gerek
yok, günümüz siyaset anlayışı, devlet yönetim uygulamaları, gözlenen
zafiyetler, görevi suiistimaller v.d. , yakın gelecekte kaosa ve darbelere
davetiye çıkarmaktadır.
Türkiye´de sağlıklı her insanin tasvip
etmediği askeri darbeler, muhtıralar, ikazlar, uyarılar yapılmasaydı, Türkiye
bugün nerede olurdu? Bu gibi sorularında da araştırılması, cevaplandırılması
gerekiyor.
Her şeyi bir tarafa bırakın; halk ülke devlet bölünüyor,
Vatandaşlar; dinciler yada dinsizler, Türkler yada
Kürtler, sömürülenler yada sömürenler diye birbirine düşman hale getiriliyor.
Devletin kurumları akrabalarla, yandaşlarla, imamlarla, şeriatçılarla istila
ediliyor. Muhalifler düzmece suçlarla, yobaz polisiye güçleri ile
Türkiye´de; Askeri darbeler ülkeyi fakirleştiriyor,
ekonomiyi geriye götürüyor, gelişmeyi köstekliyor, insanları yok ediyor v.b.
argümanların doğrulukları ne kadar geçerlidir? Gibi sorular; bilimsel,
özellikle önyargısız, korkusuz ve somut verilere gerçek belgelere dayanılarak bilimsel
araştırılmalıdır.
Türkiye’ de dengesizlerle, beyni körlerle, dün ne dediğini
ve yaptığını unutan yada inkar, bugün ise işine geldiği gibi tam tersini savunan
diplomalı makam sahibi şahsiyetlerle ki askeri darbeler değerlendirilemez.
Türkiye´de askeri darbeler öncesi devlet yönetimi,
ekonomik ve siyasi kaos, ülkede hüküm süren antidemokratik keyfi ve anarşist
düzeni, huzursuzluk, güvensizlikler, yolsuzluklar, kaos v.b. ve devlet
yönetiminde otorite boşluğu, siyasilerin devlet yönetimindeki acizlikleri,
beceriksizlikleri, görevi suiistimalleri, ülkedeki yolsuzluklar, fakirlik,
issizlik, cinayetler gibi bir çok olumsuzlukların da çekinilmeden askeri darbelerin
değerlendirilmesinde dikkate alınması gerekiyor. Türkiye´de askeri darbeleri
ABD´de planlayıp, yaptırmıştır, yada ABD´de Askeri darbelere izin vermiştir.
Yada Türkiye´de Askeri darbeleri ihtiraslı kuvvet komutanları hazırlayıp,
ABD´nin izni ile TSK gerçekleştirmişlerdir gibi iddialar asilsizdir, gülünçtür.
Yani Türkiye de her olumsuzluğu, her musibeti bizden başkalarına, art niyetli
dış güçlere, ABD´ne Batılılara mal etme gibi alışkanlığımızdan, paranoyak
hastalığımızdan kurtulmalıyız. Devleti, ülkeyi iç ve dış felaketlerden kani
cani pahasına korumakla görevlendirilen TSK, ülkenin devletin hayati
koşullarında, kritik dönemlerinde gereken müdahaleyi yapar bunun içinde
kimseden izin alma ihtiyacını duymaz. Bu görevi dün yapmıştır, gelecekte de gerekiyorsa
ülkenin hayrına bu görevi yerine getirilecektir, zaten getirmesi
mecburiyetindedir. Ne yani siyasiler ülkeyi siyasi ve ekonomik kaosa
sürüklerlerken, devletin otoritesi sağlanamazken, vatanin bütünlüğü
korunamazken milletin can mal güvenliği sağlanamazken; halkın ordusu TSK
olanlara seyirci mi kalacaktır? yada ülkede huzur güvenliğin sağlanması için
dışarıdan askeri kuvvetler mi davet edilecektir? Dünya üzerindeki devletlerin,
ülkelerin, ulusların birbirlerine olan sorumlukları bulunmaktadır. Hele Nato
gibi askeri pakta üye iseniz ve ekonomik siyasi, askeri destek alıyorsanız
ortak hareket noktalarınız vardır, en azından fikir alisverisinde bulunulması
doğaldır ve ülkelerin çıkarınadır. Askeri darbelere neden olan siyasilerin ve
veya daha dün Asker göreve diye haykıranların sağ sol diye birbirlerine düşman
kesilenlerin, birbirlerine vahşet uygulayan dünün militanlarının, bugün esen
rüzgara göre tüm pislikleri TSK ya mal etmeğe kalkışmaları beklenilendir.
Bunlar dürüst olsalardı, sağduyulu davransalardı askeri darbeler zaten
gerçekleşmezdiler. Askeri darbelerden hemen sonra geçiş dönemlerinde yapılan
ferdi görevi suiistimallerin, ağır hataların hesabi sorumlulardan istenmelidir
diye düşünüyorum. …
Türkiye´de askeri darbeler rövanşist kin
güdülü ve popülist karışımı bir kör zihniyet anlayışı ile araştırılamaz.
Bakın, Günümüzde, Arap Baharlarına baktıkça, komşu,
kardeş İslam Ülkelerinde yaşanan siyasi ve ekonomik kaosu, yıkımları,
felaketleri, uğursuzlukları, 21 yüzyıl dünyasına yakışmayan insansızlıkları,
vahşetleri, vukuatları, günahsız çocukların acılarını gördükçe sağlıklı her
insan gibi darbelere karşı olan biri olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerine, TSK ve
o zamanın komutanlarına Allah onlardan razı olsun diyorum, Güçlü, disiplinli
partiler üstü, çağdaş, modern TSK´yi başımızdan eksik etmesin diye de dua
ediyorum. Ve devlet yönetimde etkili olan beynikörlere de yüce Allahtan biraz
akıl, öngörü, şifa diliyorum. Türkiye´nin sağlıklı varlığı ve geleceği,
bizlerin de sağlıklı varlığı ve geleceğidir. Bu nedenle hepimiz Türkiye’nin
birlik, bütünlüğü, huzur ve güvenliği, zenginlimi, iyi bir geleceği konularında
hem fikir olmalıyız.
Diğer bir gözlem ve değerlendirmemi burada paylaşmak
ve tartışmaya sunmak istiyorum.
Mevcut belli, bir partiye ve hükümetine
karşın halkın küçümsenmeyecek bir çoğunlukta ortaya çıkan ve zaman, zaman dışa
vurulan kuşkuların, endişelerin, korkuların ve bunun içinde bir şeyler
yapılmasını isteyenlerin, arzu edenlerin haklılıkları gün geçtikçe ortaya
çıkmaktadır.
Konuyla ilgili olarak akla gelen bir kaç örnek;
·
Bir taraftan gerçek demokrasi, halkın iradesi
denilmektedir, diğer taratan da antidemokratik tek adam, diktatörlük benzeri
başkanlık sistemine kişisel çıkarlar, kişisel ihtiraslar, egosu tatmin bencillikler
gibi arayışlarla devlet yönetimi tamamen ele geçirilmek istenmektedir. (ABD ve
Fransa gibi ülkelerde zaman, zaman “Başkanlık sistemi yerine başbakanlık
sistemine geçiş” gündeme getirildiği ve tartışıldığı unutulmamalıdır)
·
Bir Taraftan cumhur, cumhur her yerde ve her şeyde
cumhur deniliyor, diğer taraftan ise cumhura hiç sorulmadan cumhura karşıt
cumhuru mağdur edici kararlar alınıyor ve adil olmayan cumhuru mağdur edici
uygulamalara geçiliyor. Haksızlıklara karşın çıkan, söz söyleyen, demokratik eylemle
sesini duyurmak ve tepkisini veren hakkini arayan cumhurlar ise hükümet, parti,
tarikat yanlısı gestapo tipi polisiye birimleri ile cumhurlar, vatandaşlar
kadın erkek, yaşlı çocuk demeden analarından doğduklarına bin pişman ediliyor.
·
Bir taraftan bağımsızlık, tek vatan, tek bayrak tek
yönetim ve tek devlet dili deniliyor, diğer taraftan da devletin otoritesi
ülkenin Güneydoğusunda sökmüyor, varlık gösteremiyor, bağımsızlık isteyen
PKK´nin otoritesine yenik düşüyor, halkına sahip çıkamıyor, teröristlerin
insafına terk ediyor…. Ve Cezaevindeki teröristlerin elebaşları ile görüşerek,
mütarekeyi kabul ederek, PKK terörünü sonlandıracağına, şehit haberlerinin
önünü alacağından medet umuyor.
·
Halk arasında dini inançları nedeniyle namaz
kılanların, türbanlıların dürüst oldukları ve bunların yolsuzluklarla karşın en
iyi mücadele edebileceklerdir inancı ve beklentisi ile halktan tek başlarına
hükümet kurabilecekleri kadar oy alabiliyorlar, halkın güvenini kazanıyorlar,
diğer taraftan ise en büyük yolsuzluklara kendi içlerinde rastlanılıyor, kısa
sürede hak etmedikleri ve yedi sülalelerine yetecek servetlere ve makamlara
ulaşıyorlar.
·
Bir taraftan fırsat eşitliği deniliyor, diğer taraftan
ise milli eğitim, YÖK, üniversiteler, emniyet, adalet-yargı gibi devletin
önemli kurumları, önemli makamları ele geçiriliyor. Ehliyetlerine, bilgilerine,
diplomalarına, tecrübelerine geçmişteki performanslarına bakılmaksızın devletin
önemli kurumları, makamları kendi yakınları ile dolduruluyor. Devlet
yönetiminden hiç gitmeyecek, ayrılmayacak şekilde yuvalanıyorlar, organize
ediliyorlar.
·
Bir taraftan kardeşlik, birliktelik, Yaratan yüce
Allah deniliyor, diğer taraftan ise bizden olmayanlar, biz gibi davranmayanlar
dinsizdir, inançsızdır diye ötekileştiriliyor, kapı dışarı ediliyorlar,
eziliyorlar, sömürülüyorlar, terfi ettirilmiyorlar, atamaları,
görevlendirilmeleri yapılmıyor
·
Bir taraftan yargı bağımsızdır deniliyor, adalete
güvenin deniliyor, diğer taraftan ise kendilerini eleştirenleri düzmece
suçlarla tutuklattırıyorlar, kendileri için tehlike arz edebilecekleri toplumda
sıfırlıyorlar. (Kamuoyuna yansıyan bir haberde genç bir subayın kendisine
addedilen düzmece suçlarla hala tutukluluğu sürmektedir. İsin ilginç yani
rezilliği ise kendisin bu suç fiili zamanında henüz ortaöğretim cağında çocuk
olduğu ve bunlardan habersiz olduğu ortaya çıkmıştır. Bu da su sıralar adaletin
nasıl çirkefleştiğini, nedenli ayaklar altına alındığını gösteren bir çok
örneklerden biri
·
Bir taraftan ülkenin huzur ve güvenliği, vatan birlik
ve bütünlüğü uğruna ömür boyu ölüm tehlikesi altında mücadele veren, çok zor
şartlar altında basarili görevler ifa eden TSK´nin asil şerefli komutanları,
Mevcut devlet yönetimini ortadan kaldırmak, hükümeti yıkmak gibi trajikomik düzmece
suçlarla PKK ve tarikat güdümlü yargılayıp, tutuklayıp cezalandırırken, gerçek
teröristler halk kahramanları olarak ödüllendiriliyor. Yakında terörist başı
ile sürdürülen görüşmeler sonucunda, onu serbest bırakıp hükümet başkanıyla
birlikte Nobel barış ödülüne aday gösterildikleri ve Nobel barış ödüllü
verildiği duyulursa sakin ha kimse şaşırmasın!
………
Devlet
yönetiminde en büyük facia nedir biliyormuşsunuz?
-
Devletin, vatanin birlik ve bütünlüğünün korunamaz,
can ve mal güvenliğinin sağlanamaz hale getirilmesidir.
-
Ülkenin içte ve dışta çıkarlarının savunulamaz ve
korunamaz hale gelinmesidir.
-
Gelecek nesillere huzursuzluğu, uğursuzluğu, ağır borç
yükü altında kötü bir miras bırakmaktır.
Sözün kısası;
a) Devlet yönetiminde
siyasilerin zafiyeti sonu oluşan siyasi ve ekonomik kaoslar, otorite boşluğu,
askeri darbelere davetiye çıkarırlar. Bu gibi durumlarda yapılması
gerekenlerin başında, adil secime gitmektir, istifa etmektedir, Yeni bir
başlangıç için yeni bir isimle denemektir.
b) Geçmişteki siyasilerin ve toplumun kendi
hatalarını, acizliklerini, hırslarını, pisliklerini belli bir kuruma, kişilere
atma arayışları ile kişi ve kurumlar sadece kendilerini aldatırlar,
kandırırlar!
c) Günümüzde devlet islerini yürüten siyasilerin
geçmişten özellikle askeri darbelerden hiç mi hiç ders çıkarmamışlar? Onun
yerine geçmişin tüm pisliklerini, olumsuzluklarını TSK, laik devlet yönetimine
atmak cüretine giriyorlar.
Devlet
yönetimine secimle görevlendirilen siyasetçiler ve belli makamlara atananlarda
ve is adamlarında bazen gözlenen bir çeşit psikolojik hastalık olan “ Megalego”
yani ayakları yerden kesilen, kendisini ululaştıran, kendisi olmadan, bir şeyin
yürüyemeyeceğine, onsuz hiçbir şeyin olmayacağına, islerin duracağına,
yönetimin ekonominin bozulacağına, kendini inandırmış, Allah’ın çok özel bir
kulu, önemli bir lider olarak kendini üstün görmeğe ve havalanıp kibirlenmeğe
başlayan başkanlarda, patronlarda sonradan olma ucuz zenginlerde görülen bir
rahatsızlık yani bir çeşit ağır paranoyaklık, davranış bozukluğu olarak ta
görebilirsiniz. …
………………….
Hindi kafalı olgusu-görüsü (Hindi sürüsü sendromu)
ile; oluşumlar, vukuatlar değerlendirilmemelidir! (Hindikafali
görüş, olgusu, hindi sürüsü sendromu; Hindi kümesinde, hindi sürüsünde hindinin
bir glu glu glu diye kabarıp ötmeğe başlayınca, arkasından tüm hindilerde
kabararak glu glu glu diye etrafı kuru yaygaraya boğarlar ve uzun bir sürede
durmazlar. Bu hindi sürüsü sendromu, gelişmesi sekteye uğramış kişilerde ve
toplumlarda gözlenmektedir.
(Türkiye de siyasette Trend; “
TSK, KOMUTANLARI TUTU, KAKA; PKK, APO
CİCİ, BİCİ”.
0 yorum: