21. Türkiye' sinde Günümüzde sözde hukuk, insanlık, demokrasi ve de Müslümanlık adına yapılan hukuksuzluk örneklerinden bir tanesidir. 21 ci Yüzyıl Türkiye’sine, insanlığa yakışmayan yüzkarası siyasi uygulama olarak değerlendiriyorum. Dıştan güdümlü bir yargı kararı olduğu içinde Yargıtay’dan da çıkacak karar da şimdiden az çok tahmin edilebilir niteliktedir.
Değerli Arkadaşlar,
Saygılar
h.
ozdenberlin,8.9.2013
Ek. Rektör için 5001.ci imza… Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN
…………………………….
Rektör için
5001.ci imza…
Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN
Ergenekon davası nedeniyle 17
Nisan 2009 tarihinden itibaren 4.5
yıldır tutuklu olan ve yapılan son duruşmada 23 yıl hüküm giydirilen
İnönü Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu davasında kesin sonuç, Yargıtay tarafından
verilecek… Ancak değerli bilim insanımız kanser hastasıdır ve cezaevi
koşullarından bir an önce çıkarılarak tedavi görmesi gerekmektedir.
Duyarlı vatandaşlar tüm
yetkililere “Fatih Hilmioğlu’na Özgürlük Kampanyası” adı altında
topladıkları 5000 imza ile sesleniyorlar; tedavisi için vicdani ve haklı
gerekçeler ile özgür bırakılmasını talep
ederken, Rahmetli Kuddisi Okkır’ın
trajedisinin tekrar yaşanmaması için çaba gösteriyorlar.
Ergenekon tutuklularını ziyaret
eden CHP’li milletvekillerine Hilmioğlu durumunu şu sözlerle özetlemişti:
'Darbeye eksik teşebbüs
suçundan 16 yıl ceza aldım. Bizi suçladıkları iki şey, 2003'te Jandarma
Genel Komutanı'nı ziyaret, bir diğeri de Kent Otel'deki tesadüfi yemek.
Düşünebiliyor musunuz, 10 general, 10 rektör yemek yiyor, 3 rektör ve 1
generale ceza veriliyor. 2003 yılında YÖK tasarısı tartışılırken, YÖK
başkanının da içinde olduğu bir heyetle her yeri geziyorduk. Askeriyenin
de 23 eğitim kurumu var. Onlar da söz konusu tasarının paydaşı. Her
kuruma gittiğimiz gibi oraya da gittik. Biz 7 rektördük ve 10 general
vardı. Şimdi bu toplantı örgüt toplantısı olarak değerlendiriliyor. 7
rektörden 3 sanık, 10 komutandan ise sadece Şener Eruygur suçlanıyor. Eğer
ortada bir suç varsa hepsinin suçlanması lazım. Toplam 17 kişiyiz. 4'ü
suçlanıyor, 13'üne kimsenin bir şey dediği yok. Bu nasıl eşitlik, bu
nasıl adalet? Bir diğer suçlama ise 3 Mart 2004 yılında Kent Otel'de
yenilen bir yemek. Ankara Ticaret Odası'nda bir panele katıldık. Panelde
konuşmacıydım. Panelden sonra hep beraber Kent Otel'e gittik, yemek
için. Orada da Mustafa Balbay rahmetli İlhan Selçuk ile yemek yiyormuş,
masaları birleştirdik, bu yemek örgüt toplantısı oldu. Baştan
hükmümüz verilmiş, 5 yıl boşuna yatmışız. Ayrıca, İnönü Üniversite
öğrencilerini fişlemek suçundan cezalandım. Suçlama, 2003 tarihli, belgesi
ise 2006'ya ait. Böyle bir şeyle ilgilim olmadığımı kanıtladığım halde
bundan 7 yıl ceza verdiler.'
Kamuoyu Hilmioğlu’nu; Rektörlüğü sırasında İnönü
Üniversitesi kütüphanesinin girişine yazdırdığı “Atatürk Türkiye’dir,
Türkiye Atatürk” yazısı
ile ve türbana mesafeli duruşu ile tanımıştı. O süreçte Sayın Hilmioğlu daha
sonra başına gelecekleri hayal bile edemezdi, pek çok yurttaşın T.C. ibaresinin
kaldırılacağını aklına getirmediği gibi… “Benim en büyük eserim Cumhuriyettir”
diyen Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i kucaklayan bu söz kendisinden sonra
kaldırılmış; -yeri boş bırakılırsa tepki daha fazla olacağı için şimdilik- Atatürk’ün
“Benim
manevi mirasım bilim ve akıldır”
deyişine yer verilmiştir. Atatürk’ü sahipleniyor gibi yapanların, gerçek
sahiplenicileri gönderdiği günümüz sürecinin çarpıcı örneklerinden biridir bu.
Bugün Atatürkçü söylemlerle kendilerini
alkışlatarak Atatürkçü kadroları tasfiye eden bazı rektörlerin nasıl baş tacı
edildiklerini, hatta bazılarının AKP kadroları ile yakın temasta olup, vekillik
hayalleri içinde olduklarını duyuyoruz... Atatürkçü kadroları tasfiye için
üzerlerinde kurulan baskıya direnemeyenler, telkinle yola getiremedikleri
öğretim üyelerini kaçırtmak için kurumlarında onlarla uğraşacak kişilerle
işbirliği yaparak tasfiye etme yoluna gidiyorlar. Kimin ne dediği değil, ne
yaptığı önemli… Ne mi diyorum: “Söylediğiniz değil, yaptığınızsınız…
Sözleriniz yalnızca sizi kandırır, bizleri değil…” diyorum…
Bugünün konjonktürüne göre uydurulmuş “suç” kavramı
ile suçlu muamelesine tabi tutulanların, hukukun ve adaletin geri çağırılacağı
gelecek süreçlerin kahramanları olacağını en iyi Atatürk’ün akıl ve bilimi
önceleyen sözlerini yansıtan kurumlarda yer alanların bilmeleri gerekir.
Sayın Hilmioğlu’na, düşüncesi, söylemi, eylemi bir
oluşunun vebali ödetilirken seyirci kalarak Atatürkçü olunmaz. Rektörlerin bir
araya gelerek, Rektörlük yapmış meslektaşlarının göz yumulamayacak durumda
bırakılmasına insani ve vicdani olarak itiraz etmeleri gerekmektedir. Bu görev
hepsine, (yurttaş olarak hepimize) ama en çok hekim kökenlilere düşmektedir. Hasta
bir insana bugünkü konjonktürü onaylamayan düşünceleri nedeniyle mesafeli
durmak, ölüme ilerleyişine göz yummak insanlıkla bağdaşmaz; hekimlik mesleği
ile hiç bağdaşmaz. Yapılması gereken, Sayın Hilmioğlu’nun hastalığının daha
fazla ilerlemesinin durdurulması için özgürlüğüne kavuşturulmasıdır.
Bu yazı ile bana ulaştığında 5000
olan imza listesine 5001. imzayı atarken; durumdan haberdar olup; böyle bir
talebi haksız bulacak tek bir vicdan sahibi olamaz diye düşünüyorum. Umarım
yanılmıyorumdur.
……………………….
0 yorum: